Gelgitleri sevmiyorum. Eski olan herşeyi değişen zamanıma uydurmayı çalışmayı da. Beceremiyorum da sanırım. Tökezliyorum. O zaman da otomatikmen geleceğe dair korkuyla ve bükük adım atıyorum.
Ankara ise yağmurlu bir süredir. Etraf koyu yeşil. En çok Şimşek Sokağın yapraklarından ve odamın önündeki çıplaklaşmaya başlayan ağacı görünce anlıyorum kışın iyice yaklaştığını. Bir de kokusu var etrafın. Hep ıslak hep koyu bir koku. Nerde olsam burası bizim sokağın sonbahar kokusu diyebilecek gibiyim.
Haftasonu da İstanbul'da bir dakika durmayan yağmurda tazelemeye çalıştık geçmişi. Sonra bir pazar kahvaltısında geçti zaman. Aradan bir yerden gördüm uzun bir deniz, üzerinde bir köprü ve yanlarda koyu yeşiller, ıslak duvarlı koyu kahverengili binalar. ama gri değil. Bir bilgisayar programında, parlak bir manzaranın rengi buğulu renkler opsiyonu ile koyultulmuş gibiydi.
İstanbul'a daha mı çok yakışıyor sonbahar ve yağmur yoksa sevdiğim Ankara'dan mı uzaklaştım bilemedim.
Spora gidiyorum o yüzden ve beklenenin aksine seviyorum. Orda küçük bir fare gibi koşturup durdukça eksilip hafifliyormuşum gibi geliyor. (neden ve neyle dolu olduğumu bilmiyorum oysa)
Bilmiyorum havanın etkisi mi bu üzerimdeki. Gamlı Baykuş volume 105 olunca, yazasım geliyor herhalde.
İş de yok çok fazla, ama yetişemediğim bir çok şey var, o zaman öyle kalsın dediğim sonra da vicdan azabı olarak biriktirdiğim.
Oysa hayallerim devam etsin isterim.
Hareket isterim.
ruh
4 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder