13 Mart 2010 Cumartesi

bir gece vakti

saat epey oldu.
aslında uykum gelmiş olabilir ama artık sigarayı cb ile bırakmış olduğumuzdan (daha ilk gün) içmeden nasıl uyuyabileceğim onu bilmiyorum.. o yüzden yatıp karanlıkta dönüp durmaktansa hala ayakta kalmayı, bir şeyler çalışabilmeyi ya da izleyebilmeyi temenni ediyorum.

Yoğun ve koşturmacalı, bol yeni insanlı, kafayı kemiren yeni düşünceli bir haftadan sonra bu gün evdeydim.

Aslında haftada bir gün de olsa bütün günü evde geçirmeye ihtiyacım var sanırım..Yani her dönemde böyle oldu...Evde olduğum zamanlar, hele de ders çalışmam gerekiyorsa ancak çalışamamışsam, akşama doğru sinir bozukluğu, asabiyet sahibi olduğum bir gerçek...Tamamen vicdan azabından kaynaklanıyor...
Çalışamayacağımı bile bile de evde olmaktan vazgeçmiyorum.. Bilmiyorum üşengeçlik belki de...
Benim evde olmam aslında öyle odamla uğraşmam falan anlamına gelmiyor...Ama yalnız ve kendimle oluyorum...İşte bazen buna ihtiyaç duyuyorum.

Bugün de sabah geç kalktım, çayımı aldım, evde de kimse yoktu Çiğdem dışında.. O zaten odasında takılmakta genelde...Hatat çoğu zaman yatağına tünemekte...Ancak tünerken laptopının ısısı olmadan rahat edemiyor kucağında.

Her neyse çayımı aldım, gazeteler, salon, TV karşısı ve azcık bir kahvaltı...
Sonra bilgisayar, sonra feysbuk, mailler, takipte olduğum bloglar....
Bu arada ayaklarımda, cbmin bana doğumgünü hediyesi gömleğin koluna yerleştirdiği ve doğum günüden bir hafta sonra hediyesi olarak sunduğu ayıcıklı çorap patikler vardı...Terlik giyemeyen bir insan olarak, daha doğrusu terlik giyince ayağında tutamayan biri olarak, patiklere, renkli ve kalın çoraplara bayılıyorum...Tekrar teşekkür ederimm sayın cbcim, muşumuşum...

Evet sonra da oturdum işte dersin başında....

Ancak evde olunca, hele de yalnız olunca 10 dakika çalışıp 3 saat mola veriyorum...Asıl sorunum bu...ve ders çalışıyorum nasılsa diye o mola sırasında faydalı bir şey de yapmıyorum...sadece zaman geçiriyorum...ve işte tüm bunlar günün sonunda içimde büyümüş bir vicdan azabı ve boğazımda bir düğüm olarak kalıyor.

O yüzden kütüphaneyi kendi evimmiş gibi benimsememin vakti geldi de geçiyor bile..

Güzel bir akşam yemeği, biraz ders çalışmalı, oyalanmalı bir akşamdan sonra, yatmadan önce, annemin de seveceğini düşündüğüm için aldığım Julie&Julia isimli mutlu ötesi filmi izledik.
Merly Streep inanılmaz...Ordan oraya hopluyor, gülüyor, mutlu oluyor, mutlu ediyor...
Kendisini asıl Angels in Americadan beri beğenerek izliyorum diyebilirim...
Onun dışında filmle beraber inanılmaz derecede acıktım...
Ve canım, tere yağında kızarmış kırmızı et veya hamura sarılmış ördek eti çekmekte şu anda.

Film sırasında sadece yemekleri yemeye özenmedim...Yapmaya da şiddetle özendim...ama en çok da yemek yaparken, ordan oraya koştururken, ağzımı şapırdatarak, bir heves ve merakla, yapılan yemeğin tadına, onu karıştırdığım kaşıkla ucundan bakmaya, sonra gözlerimi kapamaya ve beğenileceği için mutlu olmaya özendim...

Neyse işte film bitti, annem yattı, ben acıktım ve keşke filmin sonunda tanışabilselerdi diyerek iç çekiyorum. (spoiler içerdi geçtiğimiz cümle, baştan söylemediğim için üzgünüm, amaaaan zaten, sanki yüz kişi okuyor bunları:))

Filmle beraber blog olayına da özenmiş olabilirim daha fazla...

Annem akşam bugün dedemin doğum günü olduğunu söyledi...Daha önce bilmiyordum...Ve kendisinin balık burcu olduğunu öğrenip hem şaşırdım hem de mutlu oldum.
Balıkların fazla güçlü karakterlere sahip olacağını pek düşünmezdim çünkü, o yüzden şaşırdım. Daha doğrusu güçlü demeyelim de sert diyelim, dediğim dedik ya da...
Gerçi şiir gibi duygu dolu mısralar da dedemin okudukları arasındaydı.
Hatta ben de şiiri ilk onun kütüphanesi ile ve Rahmi Gülbayrak isimli asla unutamayacağım edebiyat hocamız sayesinde sevmedim mi? Orta sonda...Rahmi Hocanın beğenmesi için gidip dedemin kütüphanesini karıştırmadım mı hep??
Ve kütüphanesini karıştırdığımda altı çizilmiş cümlelerden etkileniyor olmam, belki de ondan bir şeyler aldığımı gösteriyordur...


14 şubattan sonra yine kütüphaneyi karıştırırken bulduğumuz ve kendisinin yazmış olduğu şiir kitabı da bir kez daha beni vurmadı değil...

Bu geceki yazımı sonlandırırken,
yarın da havanın böyle güzel olmasını umut ediyorum...
Daha çok yarın akşama kadar, aslında bugün bitirmem gereken şeyleri bitirmeyi de umut ediyorum.
Dedemin bunları okuyor olması ama saçmalık dememesini de umut ediyorum.

İyi geceler....



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder