20 Ocak 2010 Çarşamba

feng shui

insan ne çabuk haleti ruhiyesini değiştirebilen bir varlıktır..ya da bahar nasıl bir varlıktır..
evdeydim, ders çalıştım, dinlendim.
mutluyum, umutluyum ve şişkoyum. (hatta sivilceli ve cadı burunlu artı yağlı saçlı)


aslında ben böyle olduğum için bahar
çünkü sana değdiğinden beri ellerim
bütün kış dallarında tomurcuklar var


diye mutluluk ötesi de bir şarkıyla bitirebilirim bugünkü yazımı da..
hatta bundan sonra daha içerikli yazılara ve hikayelere de başlayabilirim
evet yapabilirim.


yarınki süpriz halimle görüşmek üzre..zira durumum kendime de süpriz olmakta bu aralar:)
bugünün psikoloji geliştirici resmi ise koşan bir at..çünkü bugün okuduğum kadarı ile feng shui felsefesine göre koşan at resmi efendim başarı, çalışma gücü, mutluluk, huzur gibi şeyleri getirebiliyormuş. benim atım artı olarak denize doğru koşmakta ayrıca..renkleri de çok güzel..




öyle yani..

edit: tabiki bu yazıdan 5 dakika sonra her şey değişti...insanın en yakınındakilerdense şu yanda duran attan bile daha fazla şefkat ve yardım beklemesi ne kadar garip değil mi..
bundan sonra böyle!

19 Ocak 2010 Salı

eskiden yalnız olmayı severdim..şimdi kısa bir süre de olsa çok can sıkıyor.
dersaneye başladım, çıkışta yürüdüm eve kadar..yağmurla birlikte...öyle baktım sakaryaya..balıkçıları, o kalabalığı sevmiş olsam da...yok...bugün hiç giresim gelmedi..uzun zamandır bu kadar haşır neşir olmadım tabi kızılayımızla..alışcak olsam gerek..
imgeye girdim..
şiir kitaplarıyla dergilerin yerini değiştirmişler..öyle bi baktım...baştan sona dolaştım çıktım..uzun kalasım gelmedi orda da..
iki demet nergis aldım..
kafamda şirinler şapkam vardı.
yalnız yürümeyi, küçük şeyler alıp mutlu olmayı severdim, uzun süre sevdim.
şimdi neden katlanamıyorum? şımarıklıktan diceksiniz değil mi?
ben de öyle olduğunu umut ediyorum.
bütün gün bir kaç kez telefonla, bir kaç kez de esnafla, sınıftaki Hacettepeli kızla konuştum..
sonra da kendimle işte..
sustukça susasım geliyor.
akşam bu iki günü tekrar edeceğim..daha doğrusu başlayacağım, yarın da var..
hayırlı olsun.

14 Ocak 2010 Perşembe

saat 04.00.
uyku tutmadı..2.30 da yatmıştım halbuki..yazcağım sağlam bi ödev var..bir kısım okumaları bitti..şimdi sıra bir kısım yazmada...zorlanıyorum..gelmiyo içimden.
ama yazmak lazım..
kalp çarpıntısıyla uyuyamadığım için dayanabilirsem 08.30 a kadar yazmaya ve bitirmem gereken kısmı bitirmeye çalışcam. Sora öğlene kadar uyurum herhalde..
gece lambaları da söndü sokağın..burnumu çıkardığımda pencerenin ucundan bir kar havası kokluyorum.
bu sene canım hiç kar çekmiyor..sonrası zor çünkü; çamur, buz...hoşuma gitmiyor..
ilkbahar da olsun istemiyorum...kapalı kalcam neye yarar mutlu edemedikten sonra..
pat diye yaZ gelsin..
şimdi pat diye değil ama işlerimi bitirince sabah olsun da ben anlamayayım nasıl oldu sabah ne zaman..ama kalmasın...bitirmiş olayım..
şimdi bu sersemlemiş kafamla okumaya girişip yazayım...
iyi sabahlar beni tek okuyan iki kişi..siz mışıl mışıl uyurken ben bekliyorum sizi.

12 Ocak 2010 Salı

bugge wesseltoft ve sidsel endresen...try...

keep on lookingyou keep on searchingyou keep on movingand you get a little furtheryou keep on trustingyou keep on hopingyou keep on facing your faith just to keep on growingjust try...try..you just trykeep on wonderingyou keep on askingkeep on reachingkeep on taking chanceskeep on longingyou keep on dreamingkeep on doing what you do never give up believingjust try...try..you just tryyou just try....try...just trymaybe your world shakesyou try to hold onmaybe your heart breaksjust keep on lovingmaybe you'll find outit's meant to be this waymaybe you'll learn thisor maybe we'll learn thiskeep embracing each day keep on yearningkeep on making mistakes just to keep on learningkeep on giving, you keep on wantingkeep on fighting, just get up every morningand try...try....just tryyou just try...try....just tryyou just try...you just try...just try

esip benle kalacaklar


evet her sınav arifesinde biraz stresli olduğum doğru...hele çalışasım yoksa, yeterli hissetmiyorsam daha da dar ediyorum dünyayı kendime..

bu sefer daha farklı streslerim de var tabi...sanki her şey için son şansmış gibi..sanki öyle..

o zaman işte dünyayı dar etmem sadece kendime değil etrafımdakilere de oluyor.

insan pişman olmamalı oysa değil mi? kendi verdiği kararlar için..

belki de ilk defa kendi kendime verdiğim bir radikal karar bu..patlamasından korkuyorum..bir yandan hayat hep kısıtlanıyo bişeylerle zaten..diyorum neden kısıtladım bir süreliğine de olsa?

sora da gelecek için bu gerek diyorum..yorulmam lazım..ama gücüm tükendiğinde de kaldıramıyorum kendimi ayağa..

kocaman oldum artık..hala isteyince ağlayınca olcakmış gibi mi hissediorum nedir..oysa istediklerimi yapaca kimse yok bunların akabinde..

çünkü kendi başınayım artık.

herkes yanımda ama ben yalnızım...yalnız olmam lazım ki başarayım..sevdiklerim desteğim olsun, göğüslerine kafamı koyup tazeleneyim.

hiç bir zaman şımarık olmadığımı sölerim aslnda sanırım ben en ala şımarıklardanım...şimdiye kadar hep mevcut düzenin yap dediğini yapmışım, yapma dediğini yapmamışım..istediğim olmayınca ağlamışım unutmuşum gitmiş sonra da.

kararı kendim vermeye gelince önemli konularda yakınmayı seçiyorum o yüzden..alışmadığım için.insanın 25inden sonra değişir mi karakteri? insan yetinmeyi öğrenir mi kendi elleriyle sahip olduklarıyla??


şimdi bakalım..yarın ki sınav için;

elimizde bir adet realizm, liberalism, neo-realism, neo-liberalism, marxism, alternative theoriler ve social constructivism var...akşam yemeğe kadar ilk 3ü nü dikkatli bir şekilde sora da diğer 3ünü dikkatli bir şekilde çalışıp yatmadan önce hepsini bir daha okuyup yatıp sabah da tekrar edersem elimde olduğum kadarı ile çalışmış olcam..

sora 4 günde take home halledip iktisata konsantre olcam...haftada bir-iki gün akşam dışarı çıksam, kafamı dağıtsam güzel güzel halletmez miyim??

sora da kütüphane seanslarına başlasam? müzik alsam yanıma güçlenmek için, ne bileyim termosa çay koysam götürsem...

matematikten tost yesem??ara da tuğbayla buluşup çay içsem?

sora iice konsantre olsam, yaptıkça yapasım gelse, çalışmaktan başıma ağrılar girse, hafif ateşlensem beynimi vermekten çalışırken ama sonra huzur içinde uyusam.. zaman geçse ben anlamasam..


şu an bir hedefim var, sonucun güzel olması, mülakatı bile geçmiş olmam sora da işe başlayacağımı bile bile bir hafta huzur içinde vakit geçirmem...

huzur içinde..

kalbim çarpmadan..

olabildiğince çabuk..

söz bu sefer elimden geleni yapıcam..kendimi de herkesi de mutlu edicem..hayatım istediğim gibi olcak...bi karar verdim yapıcam..

olmamasını düşünmicem..olmak zorunda..
güzel bakcam hayata..belki işten sora seramik kursuna ya da çok sesli korolara falan katılırım akşamları..alışveriş yaparım...yemeğe gideriz ailecenek ve canbucanak..hadi deriz bu akşam çıkışta önce sinema yapalım sora gidelim bişiler içelim kıtırda..

erguvanlar açsın hadi istanbula gidelim dielim bi hafta sonu..hiç o zaman gitmedim çünkü..bebekte kahvaltı yapalım sora karşıya geçip (sırf vapura binmiş olmak için) kanlıca da çay içelim..iskelenin dibinde..


balık tutan beyaz saçlı, şapkalı amca geçen amerikan ticaret gemisine "go home yankee" diye bağırsın avazı çıktığınca, gemi tınlamasın, biz gülelim ama saygı duyalım.


sora hayat daha da güzelleşir..


hep huzurlu sorunsuz ve mutlu oluruz..


çok mu zor??




9 Ocak 2010 Cumartesi

mad men


Entrikalarıyla hızlanan bu yavaş amerikan dizisine 3. sezonla döndüğüm için mutluyum.
skışılmışbir hayat içersinde mutluymuş gibi yapmak nasıl bir şey anlıyorum..
edit: acitasyon yapmış olabilirim...daha zoru görmüş bir bünyem yok.."zor" uzaktan gözüktüğü için şu aralar, baştan kendisini şikayet etme durumundayım sanırım.
kendimi çürüttüğüm şu satırlarda, tam bu noktada, direniş ve sabır devreye giriyor..
i love don draper:)

Düdüklü tencerenin içine giren çocuk böyle sıkıştı!


Bütün gazetelerde vardı bugün...Her gördüğümde de bi gülümsetti, 4 yaşındaki küçük esmacık..
tencere kadar boyu var zaten..inanılmaz sevimli değil mi ama?
her kız çocuğunda mutfak eşyalarını olmaması gereken zamanlarda, yerlerde ve olmaması gereken şekilde kullanma merakı oluyor heralde..Bizim evde de, ayçiçek yağını, oturma odası halısının üstünde, kafasından aşağıya döken bir versiyonu vardı bu 4 yaş kız çocuğunun..Hamamdaymış misali, evcilik oyuncağı olan çay fincanı ile..kafasından dökmüş, bir daha doldurmuş bir daha dökmüş...yaratıcı bir hareket aslında..
esma da alan yapmış işte kendine ait..çıkamama ihtimalini doğal olarak düşünmeyen bu küçük kız çocuğunu alkışlayıp, rakipleri pişmiş tavuğa taş çıkarmış olduğunu belirtmek istiyorum tam burdan.

8 Ocak 2010 Cuma

güneşli bir cuma günü

İnsan tamamen emin olmadığı bir şey yapınca etkileri ve acabaları geçmiyor...Hele bir de istemediği bir şekilde olduysa...Geceleri kabuslar, fareler görüp, nerede olduğunu bilmeden, mutsuz uyanıyor...
İlk uyanma anı işte en fenası...rahatlamış uyumuş olsa bile insan, ilk uyandığında nasıl bir hayatın içinde olduğunu tam algılayamıyor..uyanıp işe mi gitmesi lazım, duş alıncak daha diye düşünürken, aslında şu an için hayatın bir boşluktan ibaret olduğunu düşünüp geri uyuyup uyanmamayı tercih ediyor.

Sonra yeniden başlayan bir feysbık bağımlılığı var...durgun ve hareketsiz zamanımdan insanların değişen yaşamlarını takip etme gereksinimi duyuyorum yeniden...en çok istemediklerimden biri...hep ben koşayım da durup takip etcek zamanım olmasın istiyorum..
İnanıyorumki şimdilik böyle...her şey değişecek, her şey güzel olacak..
2010 güzel olcakmış..herkes böyle düşünsünmüş ki enerjimiz birleşssin ve büyüsünmüş..


Bu aralar ve başlangıç olarak gündemimiz böyle..yakında adapte olup yazacağım bir maraton var önümde..

Herşey gittikçe güzelleşcek, dün daha mutsuzdum bugün daha iyi..

canımıniçisi yanımda bir kere..onu da üzüyorum ama sonra mutlulukla beraber "iyiki..."diyeceğiz.

bugün yazmak için zorluyorum sanırım kendimi..hayalimdeki blog bu değil..bunlar deneme bir ki ler olmakta.

en iyisi dünyaya aşağıdan bakan, mutlu ve huzurlu, çok güzel bir tatil resmi koyup bir de burayı güzelleştirelim:)

7 Ocak 2010 Perşembe

BAŞLANGIÇ


Uzun süreler günlük tutma alışkanlığım oldu küçükken,liseye kadar...
Küçük de değilmişim aslında..Tam o yaşlardaki bir kız çocuğu zamanının bütün entrikalarını, yenilen çikolata kabından, verilen ilk güle kadar her şeyi içinde barındırırdı bu defterler...kaç tane olmuştu yaza yaza...
işte şimdi ben de böyle blog takip edip, düzenli yazmaya tekrar özenince bu işe girişsem mi acaba dedim.
eskiden yazmak hep rahatlatırdı beni..hep kendi kendime sayfalarla dertleşirdim ama okutmazdım ki kimseye..
o yüzden burasının bir günlük olmadığını baştan algılamam lazım..araya sokuştururum tabii ama işte elde ne varsa paylaşırım.
bu da bir deneme yazısı zaten..amacım kaydettikten sonra şekline şemaline bakmak olcak..
tabi çok da zaman harcamamak lazım..ekşisözlük yazarı olduğum ilk zamanlar sabah akşam hangi entrym beğenilmiş de efendim mesaj mı varmış daha ne yazsaymışım diye zaman harcardım.
Şimdi hayatına bir yol çizmeye başlamışken o yoldan geri dönüp başka çabalarla başka bir yola girmeye hazırlanan, artık kocaman olmuş ama aslında bir türlü büyüyememiş, hayatı algılayamamış bir insan olaraktan belki sıkıntılı günleri belki umutları sonra da kazanılmış güzel günleri kaydetmek amacındayım buraya..Makul zamanlarla, abartmadan, gittikçe iyileştirerek herşeyi..kendimi ve etrafımdakileri..
eski tadım tuzum var mı bilemiyorum yazmak konusunda..
bu aralar felsefem, korkmamak..denemek..buyrun işte deniyorum..bir çok şeyi..
sonra denemedim dememek için..iyiki yapmışım demek için..

okuyan herkese sevgiler