25 Şubat 2010 Perşembe

bo ya da bö

Dersaneden çıkıp doktora gitme aralığında, aydınlık ama yağmurlu havayı, kalorifer yanında, smoking areada, çay eşliğinde izlemenin en güzel yeri sanırım artık tenedosa tercih ettiğim (cb sayesinde) , günün bu saatinde henüz kalabalıklaşmamış olan Orta Dünya.

Benden başka sadece 2 adet kırmızı winston ve camel kızlar var. Laptoplarıyla bu ahşap ve mütevazi havayı bozsalar da sesleri küçük küçük yankılanıyor ya, tam yalnızlık ve yalnızlığın birilerinin yanındaki görüntüsüne göre.

Oysa b.o fonda "en küçük ses bile sanki gök gürültüsü
içim kıpır kıpır, deniz kıpırtısı" diyor tam bu sırada.

Takdir edersiniz ki b.o için değil de b.ö için tam bir hüzün atmosferi. Ama havanın kokusunun ve koşturan insanların ve yağan yağmurun ve aslında huzurlu olan bu yalnızlığın "yerinde" bir hüzünden başka ne getirmesini bekleriz ki?

Ve ben uzun zamandır ilk defa klavyeyle değil, kalem ve kağıtla konuşmaktayım ki bu hüzünlü içimi daha da rahatlamış kılmakta. Oh be diyorum...eskisi gibi...ders defterlerimin arkasına orda burda yazılmış notlar bırakıyorum ki seneler sonra şimdiye kadar olduğu gibi açıp okuyup o anı, zamanları hatırlayayım. ( nerdeyse bütün defterlerimi hala saklama gibi bir alışkanlığım var. dedenin torunu, annemin kızı olduğunu düşünürsek en küçük anıyı bile sonsuza kadar saklama alışkanlığımın yadırganmaması gerekir. en azından ben, bu özelliğimden çok gururluyum:)

Kendimin bu hallerini özlemişim. Bu zamana adım atarken en çok korktuğum benim bu yalnızlık hallerimdi o koşturmacadan sonra. Ama insan her şeye alışıyor değil mi? Ben de alışıyorum bu duruma. Alışmak demişken, yağmur altında koşturan insanları izlerken camın önünden bastonla, yavaş yavaş yürüyen dedemi görüyorum, öyle hayal ediyorum, hayal edince bakışı ve bir mimiği geliyor gerçekmiş gibi gözümün önüne. İnsan her şeye de alışır mı gerçekten?

cbmin dediği gibi henüz daha çocuğum. hayatın, en kötü halinin, birinin bana aldığı meyvalı dondurmayı sevmemek gibi kötü olmasını isteyecek kadar.

Fondan, "her şey geçer, hayat kalır" diye kısmi sorularıma cevap veriyor b.o tam bu sırada.
Ve ben kendimi atıyorum yağmurun altına, babamla buluşmak üzere. Beni yalnız bırakmıyor ya doktora giderken, hem bir yandan istemiyor hem de bir yandan mutlu oluyorum. Yine küçük kız çocuğu oluyorum o zaman...ah nasıl keyifleniyorum.

ve Orta Dünya'yı yine b.o ile sonlandırıyorum tam bu zamanlara hitaben..


zaman düşer ellerimden yere
oradan tahtaboşa
saatler çalışır izinsiz hep bir sonraya,
resimler sarı güneşsizlikten, duygular değişir
dostlar dağılır dört bir yana, kendi yollarına
ve sen ben, değirmenlere karşı bile bile birer yitik
savaşçı,
akarız dereler gibi denizlere, belki de en güzeli böyle..
.
uçurma uçar sözlüğümden, geri gelmeyecek bir kuş
yaşanmamış kırıntılar sadece bir düş...



ve yolda yürürken,
hayal kuruyorum ve hayatım tüm sevdiklerim için hep mutlu olmasını istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder